“Ne güzeldi eski günler” diye başlayan hayıflanmalar hepimizin de dilindedir. Oysa “bana mektup yaz” diyerek eski günleri güzel yapan da, yeni günleri güzel olmaktan uzak tutan da bizlerdik. Birbirimizden habersiz kalıp hasrete düşenler de bizlerdik.

Oysa 18. Yüzyıl sonlarına doğru sanayi hamlesi adımları başladığında ben dedim, “Aman durun, etmeyin eylemeyin. Sanayinin gelişmesi teknolojiyi de etkileyecek ve bizler teknolojiyi doğru kullanmayı bir türlü öğrenemeyeceğiz.” dedim de o günlerde sakalım yoktu ki sözüm dinlensin. Ama şimdi sakal bırakıp karşınıza çıktım.

Bana Kağıt, Kalem Lazım!

Ne güzeldi o satırlara iç dökerken o satırları birinin okuyacağını bilmek, o kağıt kokusunu başkasına yollamak, sayfalara göz yaşı düşürmek. Oysa şimdi öyle mi, internet dedik, e-posta dedik ve hatta Androidli telefonların çıkmasıyla bunları bile unutur olduk. Yeni yeni mesajlaşma haberleşme sistemleri üretildi ve merhabalar sessiz harflerin içine, sohbetler kısa cümlelere sığdırıldı.

İTİRAZ ediyorum. Oysa ne güzel mektuplaşırdım ben. Ne güzel dostlarım vardı, posta kutularında mektuplarını gözlediğim. Sonra hevesle kağıtlara sarılıp cevap yazdığım.

Bu yazıya başlamadan evvel aklımda o kadar çok şey vardı ki, hatta hepsini edebi olarak da bezemiş, bir kalıba bile sokmuştum. Ama işte kahrolası bu klavye ne derseniz deyin derman olamıyor bana ve içimi dökemiyorum. Bana kağıt lazım, kalem lazım, mürekkep kokusu lazım. Bana o kokuları tekrar yaşatacak dost lazım, dostlar lazım.

Kırtasiyeye uğrayıp çizgili kağıtlar almak, zarf almak istiyorum. Monitörü klavyeyi kenara itip, çayımı demleyip, kısık sesle müziğimi açıp yazmak istiyorum.

“Sevgili Dostum merhaba!
Sana epeydir mektup yazamamıştım, nihayet fırsat oldu. Nasılsın iyi misin?” diye başlayan satırlar içinde yeniden nefes almak istiyorum.

Ne güzeldi eski günler demek yerine, o günlere dönmek istiyorum. Bir duyan olsa diyorum sesimi. Ben varım deyip çıkan birileri olsa, sonra aynı anda aynı özlem ile kağıtları elimize alıp başlasak yazmaya…

İşte en güzel şiirler belki de o zaman yeniden peyda oluverecek. Yeni dizeler dizilecek mısra mısra, yeni notalar işgal edecek nakaratları, yeni türküler okunacak akşam üstleri gün batımına.

Haydi bana bir mektup yolla

“Hey! Sana diyorum! Bana bir mektup yollar mısın? Hatta içine bir de sigara koy ki, mektubunu okurken senden gelen sigarayı içeyim. Çayımı kendim doldururum merak etme, Hadi sen yaz şimdi…”

“Ne güzeldi eski günler” diye başlayan hayıflanmalar hepimizin de dilindedir. Oysa “bana mektup yaz” diyerek eski günleri güzel yapan da bizdik, yeni günleri güzel olmaktan uzak tutan da bizlerdik. Birbirimizden habersiz kalıp hasrete düşenler de bizlerdik.

Oysa 18. Yüzyıl sonlarına doğru sanayi hamlesi adımları başladığında ben dedim, “Aman durun, etmeyin eylemeyin. Sanayinin gelişmesi teknolojiyi de etkileyecek ve bizler teknolojiyi doğru kullanmayı bir türlü öğrenemeyeceğiz.” dedim de o günlerde sakalım yoktu ki sözüm dinlensin. Ama şimdi sakal bırakıp karşınıza çıktım.

Eskileri Yâd Etmek İçin: Bana Mektup Yaz

Ne güzeldi o satırlara iç dökerken o satırları birinin okuyacağını bilmek, o kağıt kokusunu başkasına yollamak, sayfalara göz yaşı düşürmek. Oysa şimdi öyle mi, internet dedik, e-posta dedik ve hatta Androidli telefonların çıkmasıyla bunları bile unutur olduk. Yeni yeni mesajlaşma haberleşme sistemleri üretildi ve merhabalar sessiz harflerin içine, sohbetler kısa cümlelere sığdırıldı.

İTİRAZ ediyorum. Oysa ne güzel mektuplaşırdım ben. Ne güzel dostlarım vardı, posta kutularında mektuplarını gözlediğim. Sonra hevesle kağıtlara sarılıp cevap yazdığım.

Bu yazıya başlamadan evvel aklımda o kadar çok şey vardı ki, hatta hepsini edebi olarak da bezemiş, bir kalıba bile sokmuştum. Ama işte kahrolası bu klavye ne derseniz deyin derman olamıyor bana ve içimi dökemiyorum. Bana kağıt lazım, kalem lazım, mürekkep kokusu lazım. Bana o kokuları tekrar yaşatacak dost lazım, dostlar lazım.

Kırtasiyeye uğrayıp çizgili kağıtlar almak, zarf almak istiyorum. Monitörü klavyeyi kenara itip, çayımı demleyip, kısık sesle müziğimi açıp yazmak istiyorum.

“Sevgili Dostum merhaba!
Sana epeydir mektup yazamamıştım, nihayet fırsat oldu. Nasılsın iyi misin?” diye başlayan satırlar içinde yeniden nefes almak istiyorum.

Ne güzeldi eski günler demek yerine, o günlere dönmek istiyorum. Bir duyan olsa diyorum sesimi. Ben varım deyip çıkan birileri olsa, sonra aynı anda aynı özlem ile kağıtları elimize alıp başlasak yazmaya…

İşte en güzel şiirler belki de o zaman yeniden peyda oluverecek. Yeni dizeler dizilecek mısra mısra, yeni notalar işgal edecek nakaratları, yeni türküler okunacak akşam üstleri gün batımına.

“Hey! Sana diyorum! Bana bir mektup yollar mısın? Hatta içine bir de sigara koy ki, mektubunu okurken senden gelen sigarayı içeyim. Çayımı kendim doldururum merak etme, Hadi sen yaz şimdi…”

Haydi bana bir mektup yolla!