Bugünün başlığı nesli tükenenler. Nesli tükenmekte olan hayvanların peşine düşen ve onlara yeniden hayatta kalma, çoğalma imkanları sağlamaya çalışan insan bunun için gerçekten kayda değer emek veriyor, çalışıyor. Hangi hayvanların neslinin tükenmek üzere olduğunu da belgesel sevenler elbette biliyorlar. Yani insan denen varlık hayvan seviyor. Sonra sadece nesli tükenen hayvanlar için değil, son yıllarda kedi ve köpeklere karşı ilgi furyası da öyle tuttu ki bir kamu spotu haline geldi. Hatta belediyeler bunu faaliyet alanı içine bile kattı. Seçimleri kazanırsak diye devam eden propaganda sözleri içine bile girdi.

Her köşede artık mama ve su kabı görebilirsiniz. Yani insan denen varlık hayvanları seviyor ve onlara önem veriyor. Şimdi hemen buraya şu detayı girelim ki hayvan severlerin tepkisini alıp linç yemeyelim. Bu saydıklarıma asla karşı değilim. Bilakis bugüne kadar daima yanımda bir hayvanım oldu. Bazen kedi, bazen kuş, hatta bir tavşanım vardı ki hiç sormayın! Velhasıl kelam meselemiz hayvanları sevmemek değil. Mutlaka sevin ve hatta imkân ve olanaklarınız dahilinde çocuklarınıza da hayvan sevgisini verin ve evinizde besleyin. Bugün değinmek istediğim husus nesli tükenen hayvanların ne kadar kıymetli olduğu konusuna hâkim olan insanın aslında kendi neslinin de nasıl tükendiğinin farkında olamadığı.

Velhasıl Kelam

Toplumsal değerler, birlikte olma eylemleri gibi manevi ve soyut güzelliklerden bahsederken “ah eski günler” diye dile getiriyor ama o eski günlerde yaşanan sosyal birlikteliklerin yeniden yaşanması için hiçbir emek sarf etmiyoruz. Haber kanallarına düşen üçüncü sayfa hadiselerine ah vah edip sonra nefes arası vermeden eğlence programlarının seyrinde dalıp gidiyoruz.

Komşuluk ilişkilerinden dem vuruyor ama bir merhabayı komşularımızdan esirgiyoruz. İyilik, yardımlaşma üzerine çekilen videoları hit seviyeye getirip yorum yağmuruna tutarken iyilik yapmak için kolları sıvamıyoruz. Biz sadece işin tribün kısmındayız artık. Bütün insan nesli olarak tribünlere oynuyor. Ah vah ediyor, şöyle güzel günlerdi deyip geçmişi yad ediyor ama zerre kolumuzu kaldırmıyoruz. Son yılların iletişim aracı olan sosyal medyada bizleri tamamen klavye kovboyu yaptı ki sormayın.

Nesli Tükenenler ve Toplumun Katkısı

Peki nesli tükenen insanı kurtarmak için ne yapacağız! İyilik, güzellik, paylaşma, bir arada olma gibi eylemler yeniden nasıl canlanacak. Haberlerde izlediğimiz tek şey vahşet! Babasını kesen evlatlar, evladını çöpe atan ebeveynler, karısını döven andavallar, çalışanının emeğini vermeyen şeytanlar ve daha nicesi. Münevveri, Özgecan’ı, Sıla’yı, Ayşegül’ü ve daha nice katledilen kızımızı ne çabuk unuttuk. Sadece cinayetle de katletmiyoruz ki. Yedi köye hükmeden ağa kılıklı amcalar torunu yaşında ki kızlarla izdivaç kurarken bu cinayet değil de nedir.

Bir Aslan’ın başka bir yavru aslanı öldürmesine çok nadir denk gelirsiniz. Hatta artık internette kendi yavrusunu korumak için mücadele eden hayvanların videoları da popüler oldu. Biz işte anca böyle videolarla kendimizi avutuyor, duygusallaşıyor, iki ah ediyor, iki küfrediyor. Sonra da geçip bilmem ne adasında ki günlü ve günsüzlerin saçma sapan rekabetlerini izliyoruz. Ya da milyonların karşısında yemek yapamadı diye yarışmacıyı azarlayan bazı şefcikleri. Düşünüyorum işte! Mavi balina, Kızıl panda ya da deniz kaplumbağası mı nesli tükenen. Yoksa Ali’den olma Ayşe’den doğma Mehmetlerin mi nesli tehlike altında.

Ben inanıyorum ki buraya kadar aynı fikirdeyiz. E o halde haydi bir beğeni bırakın, bir de tebrik yorumu. Amcasının kızıyla sevgiliyken, halasının geliniyle de ilişki yaşayan kahramanımızın dizisi başlamak üzere.

Geç kalmayın! Geç kalmayalım!