
Geçiş döneminde doğmuş biri olarak, hayatın öncesi ve sonrası arasında sürekli kıyaslama yapıyorum. Bu durum yaşlandığıma mı delalet, yoksa dünyanın gerçekten baş döndürücü bir hızla değiştiğini mi gösteriyor. İşte bunu tam olarak kestiremiyorum. Bir zamanlar bilim kurgu filmlerinde izlediklerimiz bugün hayatımızın sıradan bir parçası haline gelmiş durumda. Henüz hayal bile edemediğimiz teknolojilerle karşılaşmak, ister istemez geçmişle bugünü yan yana getirmeye zorluyor insanı. Oysa bugün “yüksek güvenlikli sitelerde yaşam” olarak tanımladığımız sistem, geçmişte sadece sinema perdesinde gördüğümüz türden bir gerçekliğe dönüştü. Kapalı devre kameralar, dijital kimlikler, otomatik geçiş sistemleri, artık hayatın olağan akışına dahil oldu. Komşuluk ilişkileri uyarı panellerine; güven duygusu ise algoritmalara ve yazılımlara devredildi.
Yüksek Güvenlikli Sitelerde Yaşam
Eskiden bina kapıları açıktı. Şimdi ise her yer tel örgülü, yüksek duvarlarla çevrili. Yalnızca bir giriş ve bir çıkışı olan kapalı alanlara dönüştü. Siteye girerken bir şifre, binaya girerken başka bir şifre. Bazı rezidanslarda ise parmak izi veya neredeyse retina taramasıyla giriş yapılabiliyor. Bu kadar güvenlik önlemine sahip biri olarak neyi koruyorum, gerçekten anlamaya çalışıyorum. Sıradan bir memur ya da beyaz yaka çalışan olarak neden bu kadar yüksek güvenlik altında yaşadığımı sorgulamadan edemiyorum. Güvenlik yalnızca şifrelerle sınırlı değil. Güvenlik görevlileri de sürekli izleme yapıyor, kameralarla desteklenen bir denetim sistemi çalışıyor.
Elinizde bir şey taşırken eve ulaşmak neredeyse mümkün olmuyor. Hele ki yanlış pantolonu giydiyseniz, güvenlik sisteminin sizi tanımaması evinize girişi zorlaştırıyor. Evde biri olsa dahi, defalarca aramak, gelen kişinin kimliğini onaylatmak gerekiyor. Siteye girmek, binaya ulaşmak ve son olarak daire kapısına varmak, sanki gizli bir kasaya ulaşmak gibi bir prosedüre dönüşmüş durumda. Bu süreç sadece oturanları değil, gelen hizmetleri de etkiliyor. Yemek ya da market siparişi ne kadar hızlı olursa olsun, içeriye ulaşana kadar geçen süre içinde tüm sıcaklık ve hız avantajını yitiriyor. Bazı sitelerde güvenlik gerekçesiyle teslimat görevlilerinin bina alanına bile alınmaması, hizmetin aksamasına, zamanın gecikmesine ve çoğu zaman yemeğin soğumasına neden olmaktadır. Lahmacun getiren bir kişi, içeride üç dakika kalınca sanki keşif yapacakmış gibi bir algı oluştuyorlar. Bu, güvenlik mi yoksa kolektif bir hayal gücü mü, kestirmek güç. Benim çocuk ve gençlik dönemimde değerli eşyalar banka kasasındayken, evlerin kapıları ardına kadar açıktı. Hizmet daha hızlı, insanlar daha rahattı.
Gönüllü Hapishanenin Yöneticisi: Güvenlik
Bugünse insanlar “güvenlik” adı altında kendilerini gönüllü bir hapishaneye kapatıyorlar. Küçük bahçelerinde ayrıcalıklı yaşadıklarını düşünürken, yüksek duvarlar ve kameralarla çevrili alanlarda aslında ne kadar yalnız olduklarını fark etmiyorlar. Aksayan yönler ya göz ardı ediliyor ya da içten içe söylenerek geçiştiriliyor. Bahçeler manzaraya değil, duvarlara bakıyor. Doğa sever biri olarak içimden geçen şu: duvarlar yerine ağaçlar dikin, tel örgüler yerine güller yetiştirin. Şifreli kapılar yerine komşularla vakit geçirilebilecek çardaklar inşa edin. Güvenlik görevlileri orada kalsın. Ama sadece siz değil, o güzel bahçeleriniz de onların koruması altında olsun. Böylece daha mutlu, daha güvenli ve daha hızlı bir yaşam alanı oluşacaktır. Beton her zaman dökülebilir ama bir ağaç yıllar içinde büyür; tercihinizi yeşilden yana yapın, geç olmadan.