
Notaları en karışık olan hayat şarkısının içinde birer nidayız hepimiz! “Agu” diye başlıyor hayat… Emekleme ve yeni konuşma safhasında olan bir çocuktan anne-baba demesini bekliyoruz ya hani, işte insan için olan beklentilerin başladığı yer oluyor orası. Farkında olmadan daha kundakta ki çocuğa vazife yüklüyoruz. Konuşsun, yürüsün, baba desin… Baba demek yerine mama demek de çocuğun kendisi için hayatta tutunmaya başladığı ilk hareketleri işte. O her adım attığında bir adım daha atsın, o her kelime söylediğinde bir kelime daha, bir cümle sonra. Bu hayatın şarkısı işte. Keşke hep çocuk kalsa diye severken, bir an evvel okullu olsun istiyoruz bir yandan da. Önlüğünü giyip çantasını sırtlanıp tıpış tıpış gitsin okuluna. İlk karnesi, ilk diploması, okul tercihi, meslek seçimi, eş… Daha dün kendisinden sadece “baba” demesini beklediğimiz o çocuktan o kadar çok şey bekliyoruz ki aslında. Sonra da “ah keşke çocuk kalsa.”
Kalmayacak işte!
Kimin hayatın şarkısındaki ilk nota “Agu” değil ki?
Bir şarkının içinde ki notalar gibi bazen yükselecek, bazen es’i gelecek. Bir ressamın fırçasından kâğıda dökülen damlalar gibi bazen çok belirgin, bazen rengarenk, bazen de mat. Bütün notalar aynı değil elbette. Bazen o çocuk beğenmeyip bu dünyayı daha “çok küçüktü ya” dediğimiz bir yaşta ayrılan bu dünyadan. Ya da daha mürüvvetini görmeden bizim yolculuğumuz başlayacak. Kulağına ezan okunanların salasını duyacak kulaklarımız. Yaşamak şarkısı beklenen zamanda başlasa da beklenmedik bir anda, birdenbire bitecek. Sonra kırgın notalar, kırgın isyanlar.
Plansız ölüm ile sonlanan hayatlarımız hep bir plan üzerine devam edecek. İlk plan “agu” desin. Hele bir agu desin de sonra ana da der baba da. Sonra güzel konuşsun tatlı gülsün, başarılı bir öğrenci olsun. Gözleri de renkli olsun mesela. Planlar ve planların arasına sıkıştırılmış beklentiler ile sürüp gidecek ömür. Başladığın gün hüviyet cüzdanına yazılan birkaç kelimeye gelen gerçek karşılık mezar taşına yazılacak bir vakit sonra. Kimisi bir şarkının içinde nota olurken, kimisi kendi şarkısını yazacak kâinat penceresine. Kimisi de şarkı olup söylenecek asırlarca.
Bir şarkının içinde dizeleri tamamlayan nota olmak mı, yoksa şarkı olmak mı? Her ebeveyn evladı için yeni bir şarkı olmasını isteyecek. Hatta bazen o şarkının adını bile verecekler senin yerine. Avukat olsun, savcı olsun, bu hayatta dimdik kalabilmek için güçlü bir avcı olsun.
Ben bu hayatta kendim için ne istiyorum?
Kendimizi kanıtlama telaşında sürüp gidiyor her ömür. Ben iyi bir öğretmenim, ben iyi bir babayım, iyi bir sağlıkçıyım ben, iyi bir şoför, iyi bir idareci… Beklentinin niteliği ile beklentiye dair dereceler farklı olacak elbette. Kimimiz halkın gözü önünde popüler bir kariyer hedeflerken, kimisi sadece yiyecek, “yatacak yer olsun da” deyip düşecek hayat treninin peşine. “Ben bu hayatta kendim için ne istiyorum” sorusunu gerçekten soramadan bitecek belki de bu yolculuk. Benim ne istediğimden ziyade, evren benden ne istiyor, evren ne bekliyor benden telaşında bitip gidecek o şarkı… Ben bir yazarım ya hani, en iyiyi yazmalıyım, çok alkış almalıyım, “adama bak be” demeliler mesela. Ödüller, taltifler, takdirler. Bu hayatta kendimi mutlu etmek için ne yazdım acaba! Yoksa yazdıklarım beklentiye karşılık gelecek, evvelce planlanmış bir şarkının içine serpiştirdiğim kendi notalarım mı? Belki benim için de keşke çocuk kalsaydı diyen olmuştur elbet. Keşke o ilk günkü şarkıyı söylesek!
“Agu..!”