
Hayır evlat, hayır-lı evlat… Kahvaltısını yapıp odasına çıktı Hamit amca! Koyu bir sessizliğin en derin yerinde anılara dalıverdi birden. Oysa biricik kızı Züleyha’sının doğduğu gün dün gibi gözlerinin önündeydi. Konuşması, ilk adımları… Ne de çabuk gelinlik kız olup uçuvermişti yuvadan. Derin bir iç çekiş! Geçen ay ziyaretine gelmemişti Züleyha! Ama bu ay inşallah gelir deyip duvarda ki takvime dikti gözlerini. İkinci senesi dolmuştu huzur evinde.
Kahvaltısını yapıp odasına çıktı Hafize teyze! “Belim ağrıyor uzanacağım” diye cevap verdi halini soran Mukaddes hanıma. Oysa her sabah odasına gizlenir ağlardı hala. Çünkü üç koca delikanlı büyütmüştü. En büyük oğlunu bir trafik kazasında kaybetmişti gelini ve torunlarıyla beraber. Ortanca oğlu şehit düşmüştü asker ocağında. Evlere temizliğe giderek okutmuş Avukat etmişti küçük oğlu Cemal’i. Onun için hayırlı evlattı Cemal! Altı sene evvel getirip huzur evine yerleştirmişti annesini. Yine doldu gözleri Hafize teyzenin. Yüreğini mateme teslim etti.
Kahvaltısını yapıp odasına çıktı Kadir Bey! Her sabah olduğu gibi kitabını açıp okumaya başladı. On sekizinde askeri idadiye giderken sevmişti kitapları. Yirmi beş sene yurdun her köşesinde şerefiyle hizmet etmiş emekli teğmendi Kadir Bey! Oysa memleket meselelerinden hiç emekli olmamıştı. Çünkü aşk ile seviyordu yurdunu, bayrağını. Onun için büyük oğlu baba mesleği deyip askerliği, küçük oğlu ise polisliği tercih etmişti. Kızı doktor çıkmıştı Hacettepe Üniversitesinden. Erken emekliye ayrılmıştı çocukları evlatlıktan, anneleri ölünce getirip huzur evine yerleştirmişlerdi Kadir beye fikrini sormadan. Kasım on beşinde dördüncü senesi dolacaktı bu huzur evinde.
Hayır Evlat: Kahvaltısını yapıp odasına çıktı!
Kahvaltısını yapıp odasına çıktı Neriman nine!
Kahvaltısını yapıp odasına çıktı Kemal dede!
Öğlene daha çok var nede olsa, sonra gün batacak ve gün doğacak, sonra yine kahvaltıya. Oysa burada duvarlar konuşmuyor. Oysa hapishanede yatanlara kader kurbanı deriz, ama bu onlar için bir teselli belki de. Peki ya, huzurevlerinde olanlar. Yoksa onlarda evlat kurbanı mı.
Şimdi hangi değerden hangi kuvvetten bahsedelim. Analığın ne kadar yüce bir makam olduğundan mı? Yoksa babaların vefakâr ve merhamet dolu yüreğinden mi? Yoksa evlatların sadakatsizliğinden mi?
Sen gözün gibi sakın evladını, aç kalıp onu doyur, giymeyip onu giydir, bir ömrü ona ada. Ama, el ayak tutmaz olup ta bedene yaşlılık tecelli ettiğinde kurban ol evlada. Her sabah kahvaltısını yapıp odasına çıkan Neriman nine “canımı al Allah’ım, kapıma gelmeyen evlatlarımın vefasızlığını daha fazla gösterme bana” diye dua ediyor.
Adem ile Havva
Adem ile Havva’yı yaratıp çoğalmalarını emreden Allah, “uf bile demeyin” diyor ana-babaya. Veysel Karaniyi biliriz; o Peygambere aşıkken annesine verdiği söz için peygamberi göremeden geri dönmüştü yurduna aylar süren yolculuğuna rağmen. Veyseller nerede kaldı, nerede kaldı anasını babasını başına taç yapacak nesil! Ne kolay değil mi? Ömrünü evladına adayan, varını yoğunu çocukları için göz kırpmadan feda eden ana-babayı elinden tutup huzur evine yerleştirmek. Bir kimlik fotokopisi, iki vesikalık resim, hepsi o kadar. Eğer bu güne kadar Huzurevi ortamını görmediyseniz fazla gecikmeden hemen bu hafta size en yakın bir Huzurevine gidin, orada ki yaşama iştirak edin. Hayat hikâyelerini dinleyin.
Hayır Evlat, Hayır-lı Evlat: Huzurevleri
Huzurevleri yaşlılara huzur mu veriyor, yoksa onların yaşama olan özgüven ve sadakatlerini mi koparıyor. Huzurevleri olmasaydı hayırsız evlatlar ne yapacaklardı acaba, merak etmiyor değilim. Ya da bugün ana-babasını huzurevine yerleştiren X kişi hangi cesaretle ve neye dayanarak evlat yetiştiriyor. Bugün atasına yaptığı şeyin yarın kendisine yapılacağı ihtimalini görmezden mi geliyor. Bakıma muhtaç, kimsesi olmayan, sosyal bir güvencesi veya maddi geliri olmayan yaşlılarımız için çok iyi bir imkân huzurevleri. Lakin kim bilir kaç Hamit amcanın huzurunu kaçırdı, kim bilir kaç tane Hafize teyze gözyaşları içinde kaybolup gitti.
Son huzurevi ziyaretimi satır satır kaleme almak, izlenimlerimi sizlerle paylaşmak isterdim. Kendi arzusuyla huzur evine yerleşmek isteyenlerde var. Fakat bunun altında ki gerekçe esasen aynı yere dayanıyor. Sezgileri kuvvetli olan ana ya da baba evladının yanına sığamayınca; gelinine, damadına ağır geleceğini düşününce ya da fark edince kaçmak göçmek istiyor. Ah be Hamit amca reva mı bu sana?
Ah be Hafize Ana!
Senin kudretine söz kâfi gelmez,
Kalemim sevdanı yazamaz Anne!
Senden ırak kalsa, gözlerim gülmez
Fırçalar resmini çizemez Anne!
Öyle yücesin ki sevdan büyüktür,
Adımı dağlara kazırsın Baba!
Sensizlik gönlüme koca bir yüktür,
Ömrünü fedaya hazırsın Baba!
Sözüm yok bundan başka! Bugün anasını babasını saymayan evlat, yarın evladından ne bekleyecek! Huzurevleri atasından rahatsız olanlar için hizmet vermiyor. Hiçbir zaruri durum olmadan ebeveynini huzurevine yerleştiren evlada yazıklar olsun!
Hiç durma! Muhakkak en kısa zamanda bir huzur evine ziyarette bulun! Orada ki insanlarla aynı havayı teneffüs et! Belki yarın bir gün yaşayacağın yer orasıdır! Yaşlılar haftasını bekleme, anneler gününü bekleme. Onlar evlatlarını sevmek için gün ayrımı yapmadılar.