Dünyaya gelirsiniz ve size bir hayat biçilir. Ömrünüzün ilk aşamasında ki rollerinizi siz seçmezsiniz. Sizin için iyi olacağına inanılan şeyler seçilir. İlkokul, yemekle, kıyafetler. Sizi iyi biliriz, sizin için doğru olan şeylere sizi kolunuzdan tutup bu hayatın içine çekenler karar verir. Hayat içinde ki kural ve çizginiz kısmen şekillenmiştir. Onların tuttuğu takımı tutarsınız, ya da sizde onlar gibi aynı siyasi görüşlere sahip olursunuz bir dönem. Ergenlik, asilik, kendi yol seçimleriniz başlar sonra.

Belki yanlış üniversite yada yanlış meslek seçimi, yanlış arkadaşlar, hatalar yaptıkça düşersiniz, düştükçe öfkeniz artar ya da inatlarınız çoğalır. İlla başarmalıyımlarınız başlar ki bu aslında iyidir de biraz. Veya tam tersi olur. Çekimserlik ve korkularınız başlar. Hiçbir işe kalkışmazsınız. Takdir ya da destek görmek istersiniz ama bu yoksa gidilecek bir yolunuz da kalmaz. Size biçilen kaftanı giyer, size seçilen yolda yürürsünüz. Başarısızlıklarınız da eleştiriler vardır ama başarılar göz ardı edilmiştir. Bak bilmem kimin çocuğu nasıl da başarılı şarkılarını dinler durursunuz.

Sizi İyi Biliriz: Tüh, Neden Ben El Alemi Dinledim!

Tüh, neden ben el alemi dinledim” dediğinizde belki de saçlarınıza aklar düşmüştür artık. Hayat denen yolda yolun yarısını geçmişseniz hevesiniz de kalmaz hiçbir şeye. Bir kuru maaş, evde önünüze bir tas çorba koyan bir kadın ve ihtiyacı oldukça size seslenen evlatlarınız vardır. Zaten şunun şurasında ölüme ne kaldı der ve size biçilen o kaftanı üzerinizden çıkarmaya cesaret edemezsiniz. Nihayetinde ne yaşarsanız yaşayın, tabutunuzu taşıyanlar “iyi bilirdik” diyeceklerdir üzerinize kum atmadan önce.

Hayatın kendince bir algoritması vardır ama siz o tüzüğün tamamen dışında yaşamışsınızdır. Geçmişe dönemezsiniz, hiçbir hatayı telafi edemezsiniz. Eğer biraz cesaretiniz varsa günü ve yarını kurtarmak için mücadele edersiniz. Ama geçmiş sizin hayata tutunma direncinizi kırmışsa kalemi elinize alıp bir şeyler yazmaya dahi yeltenemezsiniz. Hiç bilinmeyen bir türkünün hiç tekrarlanmayan nakaratı gibi boş geçen bir hayatta size tek kalan şey ölümü beklemek olur.

Akşamları saçma sapan dizilerle, hafta sonları laf olsun diye süregiden aile ziyaretleri ile uğraşır durursunuz. Zaman mefhumunun dışında, bir amaçtan münezzeh yaşar gidersiniz. Dünyada birilerinin size biçtiği hayatı, onların doğrularına göre, onların etik değerlerine göre yaşamaya devam edersiniz. Haykırınca sesinizin duyulmayacağı korkusu öyle esir almıştır ki sizi, değil haykırmak konuşmaya dahi tenezzül kudretiniz olmaz. Belki hasta yatağınızda, belki bir afette, belki bir trafik kazasında ölüp gidersiniz.

Rahat olun! Rahat ölün!

Sizi iyi biliriz!