
Hindistan’da uzun zamanlar boyunca birleşme sağlanamadı. Bu birleşmeyi Gupta devri sağladı. Peki bu nasıl gerçekleşti? Bu haftanın ilk tarih yazısı Hindistan’ın Altın Çağı: Gupta Devri ile ilgili olacak. MS. 4. yüzyılda Hindistan küçük kabile devletlerinden oluşan bir ülkeydi. Bu devletler ne bir din ne de başka büyük bir devletin çatısı altında birleşmişlerdi. Hindistan’ın güneyinin büyük bir bölümünü ele geçiren Mauryalar bile bu topraklarda birliği sağlayamamıştı. 3. yüzyılda hüküm sürmüş Satavahana İmparatorluğu da etkili olamamıştı. 319 yılında ise bu küçük devletlerden birinin tahtında bulunan Ghatokaça, tahtını oğlu Çandra Gupta’ya devretti. Ayrıca oğlu Gupta’yı Liççhavi ailesinden bir prensesle evlendirdi. Böylelikle Çandra Gupta tahta çıktığında diğer devletlerden biraz daha fazla toprak sahibi oldu.
Çandra Gupta ilk iş olarak Ganj merkezli küçük bir imparatorluk kurdu. Kendisine “Büyük Kralların Kralı” anlamına gelen “maharacadhiraca” ünvanını verdi. Çandra Gupta 395 yılında öldü ve tahta oğlu Samudra Gupta geçti. Samudra Gupta 45 yıllık hükümdarlığında Çandra Gupta’nın kurduğu küçük imparatorluğu tüm Hindistan’a yayılacak bir şekilde büyüttü.
Hindistan’ın Altın Çağı: Gupta Devri ve Dünyanın Dört Çeyreğinden Birinin Fatihi Samudra Gupta
Samudra Gupta neredeyse bütün Ganj Nehri’ni imparatorluğuna kattı. Güneydeki, kendisine bağlanmayı kabul etmeyen hanedanları haraç ödemeye mecbur bıraktı. Kendisini “dünyanın dört çeyreğinden birinin fatihi” olarak adlandırdı. Fakat bu adlandırmayla kendi egosunu tatmin etse de gerçek öyle değildi. Samudra Gupta kendi imparatorluğunun efendisi değildi. Fethettiği çoğu yeri imparatorluğuna katmamıştı. Onun yerine krallıkları haraca bağlamış ve istedikleri şekilde hüküm sürmelerine izin vermişti. Ancak yine de bu topraklar üzerinde bir hakimiyeti vardı. Samudra Gupta’nın hakimiyetindeki topraklar 400 yıl önce yıkılan Mauryalılardan beri en büyük Hint imparatorluğuydu.
Hindistan bu dönemde bazen altın çağ bazen de Hint uygarlığının klasik dönemi olarak adlandırılmaktadır. Romila Thapar hem altın çağ hem de klasik dönem kelimelerinin her ikisinin de kuşkulu olduğunu dile getirir. Altın çağ terimi yaşamın her anlamıyla mükemmeliyet doruğuna erişmesini, klasik dönem teriminin ise kültürün belli bir yüksekliğe ulaşmasını ifade etmektedir. Hintli vakanüvisler bunları Hindu ve Sanskrit olarak tanımlar. Bu bakımdan Susan Wise Bauer Gupta çağının, Hindistan’ın gerçekten de bir altın çağ olduğunu yazmıştır.
Samudra Guptanın Ölümü
Samudra Gupta 375 ile 380 tarihleri arasında öldü. Onun ölümüyle kısa sürecek olan taht kavgaları yaşandı. Gupta İmparatorluğu’nda babadan oğula bir geçiş yani veraset sistemi yoktu. Samudra Gupta’dan sonra başka bir kraliyet prensi Rama Gupta’nın tahta çıkması da bunun bir örneğidir. Rama Gupta 380 yılında II. Çandra Gupta olarak tahta çıktı. Sekiz yıl sonra, Samudra Gupta’nın üzerine yürümediği Saka’yı haraçgüzarı yaptı. Kızı Prabhavati’yi Vakataka hanedanından biriyle evlendirdi ve Vakataka’nın bir kısmı Gupta İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçti. II. Çandra Gupta kendisine “Vikra-maditya” yani “Maharet Güneşi” ünvanını aldı.
II. Çandra Gupta 415’te öldü. Ölümüyle birlikte kahramanlık öykülerinde ve efsanelerde yer almaya başladı. Öldüğünde arkasında Hindistan’ın güneydoğusunda, batısında ve kuzeyinde ismen denetimi sağlamış olan ve güneybatı köşesi dışında Hindistan’ın güneyini hakimiyet altına alan bir imparatorluk bıraktı. Susan Wise Bauer bu imparatorluğu, denetimin sınanmadığı, gelenekselciliğin denenmediği, sadakatin gerekmediği bir imparatorluk yani zihinlerde bir imparatorluk olarak adlandırmıştır.