Bugünkü tarih konumuzun başlığı büyük zorluklarla ele geçirdiğimiz fakat sonra kendi elimizle imha ettiğimiz Akbaş cephanesi. Millî Mücadele döneminde İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane kaçırma işi son derece önemlidir. Mondros Antlaşması’ndan sonra Türk ordusu silahları alınarak terhis edildi. Alınan bu silah ve cephane depolara, cephaneliklere yerleştirildi. Bu da Millî Mücadele zamanında ihtiyacımız olan silah ve cephanenin, üstelik kendimize ait olan silah ve cephanenin zorla elimizden alınarak düşmanların kontrolünde tutulması demekti. Böyle bir durumda depolardan silahları gizlice kaçırmak titizlikle yürütülen bir görevdi.

En büyük depolar İstanbul ve Gelibolu’da bulunmaktaydı. Bu depoları büyük ve küçük birçok İtilaf Devletlerine ait savaş gemileri korumaktaydı. Bu depolardan biri de Gelibolu’da bulunan Akbaş deposuydu. Millî Mücadele zamanında bu depodan silah ve cephanenin kaçırılarak Anadolu’ya gönderilmesi için çalışmalara başlandı. Kazım Özalp ve Mustafa Kemal Atatürk’ten edinilen bilgiye göre Akbaş deposundaki silah ve cephanenin Vrangel ordusu askerlerine dağıtılarak Rusya’ya gönderilmesi planlanıyordu. Ayrıca depoyu Fransız askerleri korumaktaydı.

Kendi Elimizle İmha Ettiğimiz Akbaş Cephanesi ve Failleri

Akbaş deposu baskınını Köprülülü Hamdi Bey üstlenmiştir. Kazım Özalp, Dramalı Rıza Bey’i de 40 askerle Hamdi Bey’in emrine verdi. Dramalı Rıza Bey kılık değiştirerek deponun olduğu yere gitti ve bir hafta gözlemlerde bulunmuştur. Bu gözlem esnasında nöbetçilerin nasıl ve ne zaman nöbet değiştirdiklerinden depodaki silah ve cephanenin miktarına kadar birçok bilgi elde edilmiştir. Kazım Özalp de İstanbul’da Boğaz Kumandanı Galatalı Şevket Bey’e bir telgraf çekti. Ve Lapseki ve Karabiga civarında kalan orduya ait eşyanın nakli için Bandırma’ya tekne gönderilmesini istedi. Amaç Akbaş’taki cephanenin Anadolu’ya geçirilmesiydi. Ortada orduya ait herhangi bir eşya yoktu.

Gönderilen motor Lapseki’ye ulaştığında 30 Kuvay-ı Milliye askeri 26,27 Ocak 1920 gecesi karşıya geçirilmiştir. İtilaf Devletleri gemilerine görünmeden karşıya geçmeyi başaran askerler ilk olarak telefon hatlarını kestiler. Ardından da gizlice Fransız nöbetçilerinin kollarını bağlayıp müfreze binasını ellerinde bombalarla basarak teslim olmalarını istediler. Fransızlar teslim oldu. Böylelikle İtilaf Devletleri ne olup bittiğini anlamadan Akbaş deposu Türklerin eline geçti.

Hiç vakit kaybetmeden silah ve cephane sahildeki araçlara nakledilmeye başlandı. Civardaki Türk vatandaşların da yardımıyla, Kazım Özalp’in dediğine göre sekiz bin tüfek, beş bin sandık cephane ve üç yüz mitralyöz (makineli tüfek) ele geçirilmiştir. İtilaf Devletleri ancak sabah olduğunda ne olup bittiğini anladılar. Fakat artık iş işten geçmişti. Türkler ellerindeki cephane ve silahlarla birlikte esir aldığı Fransız müfrezesi ile Anadolu sahillerine geçmişlerdi. Yine Kazım Özalp’in aktardığına göre bir Fransız savaş gemisi Lapseki önüne gelmişti. Fakat burada karaya çıkmış boş bir motor görünce sinirini bu motordan çıkarmıştır.

Silah ve Cephanelerin Taşınması

Silah ve cephane yavaş ve büyük bir gizlilikle Anadolu içlerine taşınır. Aynı zamanda esir alınan Fransız müfrezesi serbest bırakılmıştır. İngilizler derhal hükümete bir nota çekerek sorumluların ve ele geçirilen silah ve cephanenin kendilerine teslimini istediler. Bununla da kalmayarak Bandırma’yı işgal ettiler. Ancak Bandırma’dan çıkmadıkları takdirde Kuvay-ı Milliye tarafından saldırılacağı bildirdi. Onlar da Bandırma’yı boşalttılar.

Ele geçirilen silah ve cephane Yenice ve civarındaki köylere nakledilmiştir. Oradan Ankara’ya ulaştırılacaktı. Ancak 20 Şubat 1920’de Biga’yı basan Anzavur Ahmet, Köprülülü Hamdi Bey’i şehit etti. Bununla da yetinmeyip Yenice’ye doğru ilerlemeye başladı. Yenice’de bulunan Dramalı Rıza Bey ve emrindekiler, düşmanın eline geçmemesi için silah ve cephanenin bulunduğu binaları ve camiyi havaya uçurdular. Böylelikle büyük zorluklarla ele geçirdiğimiz silah ve cephaneyi Anzavur yüzünden kendi elimizle imha etmek zorunda kaldık. Kazım Özalp Millî Mücadele 1919-1922 adlı kitabında şöyle diyor. “Dramalı Rıza Bey, bu hatasından dolayı karşıma çıkmadı. Rıza Bey’in bu gafleti yapmış olması kendisini pek üzüyor ve dövünerek ağlamakta olduğunu işitiyordum.”