Uyma Cemal’e! Cemal Süreya nasıl bir ruh halinde “Sizin hiç babanız öldü mü?” şiirini yazdı bilemeyiz de, bilsek ne olurdu diye de düşünmeden edemiyor insan! Ne olmuş yani insanın babası öldüyse! Kör olursun işte. Görmezsin artık yolunu, izini. Atacağın her adım korkutur seni. Sanki arkanda ki koca dağlar yıkılmıştır da kocaman bir vadinin ortasında kalakalmışsındır. Ne olmuş yani! En fazla bir mezar taşının önünde dile gelir kederlerin. İçini döke döke ağlarsın be! Toprağı avuçlarsın, parmaklarının arasından sızan her toprak tanesi için dilinden bir dua düşürürsün. Oysa tam kalkmak istediğinde sendeler, düşecek gibi olursun ama… Ama işte tutarsın o mezar taşından, kalkarsın. Baba odur ki ölse bile mezar taşı kaldırır seni ayağa. Ya ölemezse baba. Ama o her nefes aldığında onun yerine sen bin kez ölürsen…

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum…

Uyma Cemal’e, Cemal Süreya Ne Bilsin

Bir de derler ki, babamı kaybedince öldüm öldüm dirildim. Gidecek bir mezar taşı olanlar ben yalnızım demesin! Sarılacak bir karış toprağı olanlar ben kimsesizim demesin!  Hem babasızlık ne demek Cemal Süreya ne bilsin!

Sizin hiç anneniz öldü mü? Sahi be Cemal Usta. Bunu neden yazmadın ki! Şimdi nereden gireceğim ben cümleye! Şimdi ben neresinden tutacağım anlatmak istediğim onca keder yükünü. İçinde yüzbinlerce mezar olan bir mezarlık kapısından içeri girdiğinizde gidecek bir mezarınız yoksa, sarılacak bir mezar taşınız yoksa, avuçlarınızın arasında ufalayacağınız bir avuç toprak yoksa anlar mısınız ölüm sancısından. Hiçbir şey anlamadığınızı anladım! Tamam, itiraf ediyorum bende hiçbir şey anlamadım. İnsanın gidecek bir mezar taşı bile olmamasının ne kadar acı olduğunu ne anladım, ne anlatabildim. Oysa gidecek bir mezarı olanlara imrenerek geçiyor belki de son vakitlerim. Çiçekçi önlerinde hangi çiçeği alacağını şaşıranları hayretle izleyerek. Al ulan, al işte. Toprağın üstüne koyup, iki dua edip, çekilip gideceksin. Neyin pazarlığıdır içinde ki. Hangi kederin dışa yansımasıdır kararsız hallerin. Git işte. Toprağa değecek ellerin, annene değecek, babanın mezar taşına tutunacaksın. Hem hangi çiçek daha iyi anlatır ölümün gri yüzünü, Cemal Süreya nereden bilsin…

Boşver Gitsin

Sizin hiç yaşayacak yerleriniz ağrıdı mı? Her nefes aldığınızda kat kat fazlası içinize kaçtı mı? Kocaman yalanların arasında kaybolup, adınızı bile nasıl yazacağınızı şaşırdınız mı? Farkındayım. Hiç bilmediğiniz bir türküden bahsediyorum size. Hiç duymadığınız bir öykünün satır aralarından boşluklar aktarıyorum. Aslında, sonrasında diyorum ki bunlar hep şiir. Boş ver gitsin. Çal Ahmet Kaya’dan bir türkü, yak bir sigara. Camın kenarına oturup biraz insanları izle. Al sana şiirlik bir konu işte. “İnsan ne ile yaşar” diyen Tolstoy’unda yaptığı buydu işte. Ama o daha çok Müslüm dinler, balkonda demlenirdi. Aslında ben hem okudum, hem yazdım. Uymayın siz satırların arasında ki karanlık dehlizlere. Hem siz uymayın ne bana ne de Cemal’e.

Sahi sizin hiç sigaranız bitti mi olmadık anda… Üzülmeyin be. Açık bütün tekel bayiler gece boyu ne de olsa…

Abbas! Nerdesin be adam! Vakit geldi…