HIV’e karşı doğal bağışıklık geliştiren bazı bireyler, uzun süredir bilim dünyasının dikkatini çekmektedir. Bu kişilerin vücutlarında bulunan özel bir genetik varyant, virüsün bağışıklık hücrelerine girişini engellemektedir. CCR5 adı verilen bu proteine yönelik mutasyon, HIV’e karşı doğal bir koruma sağlamaktadır. Ancak bu mutasyonun kökeni ve evrimsel geçmişi şimdiye dek tam olarak bilinmemekteydi. Yeni yayımlanan kapsamlı bir genetik araştırma, bu gizemi aydınlatmak adına önemli veriler sunmuştur. Araştırmaya göre bu koruyucu genetik değişim, yaklaşık 9.000 yıl önce ortaya çıkmıştır. İlk taşıyıcının Karadeniz civarında yaşamış bir birey olduğu düşünülmektedir. Bilim insanları, binlerce yıl öncesine dayanan bu genetik korumayı “Taş Devri’nden Gelen Koruma” olarak tanımlamaktadır. Bu tanım, insanlık tarihinde hastalıklarla verilen büyük mücadelenin izlerini de taşımaktadır.

Bu şaşırtıcı keşif, HIV gibi modern bir hastalığa karşı çok eski bir savunmayı ortaya koymaktadır. Çünkü HIV’in insanlar arasında yayılması yalnızca son yüzyıla dayanmaktadır. Dolayısıyla bu varyantın geçmişte başka enfeksiyonlara karşı da etkili olduğu düşünülmektedir. Genetik araştırmalar, varyantın binlerce yıl önce taş devrinden viking çağına kadar yayıldığını göstermektedir. Bu süreçte varyantın, bağışıklık sistemi üzerindeki etkisiyle hayatta kalma avantajı sağladığı tahmin edilmektedir.

Taş Devri’nden Gelen Koruma: Genetik Korumanın Kökeni, Karadeniz’e Uzanan Bir Yolculuk

Kopenhag Üniversitesi’nden bilim insanları tarafından yürütülen ve Cell dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, araştırmacılar bu genetik varyantın kökenine dair uzun süredir süren sorulara yanıt aradı. Araştırmaya göre CCR5 delta 32 mutasyonu, yaklaşık 6.700 ila 9.000 yıl önce, Karadeniz yakınlarında yaşamış tek bir bireyde ortaya çıktı. O dönemde henüz HIV virüsü ortada yoktu. Bu da mutasyonun, başka bir enfeksiyon ya da çevresel baskıya karşı gelişmiş olabileceğini düşündürüyor.

Antik Genomlarda Bir Dedektiflik Hikâyesi

Bilim insanları, bu mutasyonu ilk olarak modern insanlardan oluşan 1000 Genom Projesi verilerinde tespit etti. Ardından, Erken Mezolitik Çağ’dan Viking dönemine kadar uzanan 934 eski insan genomunu incelediler. Araştırma sonucunda, mutasyonun ilk taşıyıcısının Karadeniz civarında, MÖ 7000 yılı civarında yaşadığı belirlendi. Aynı zamanda, bu mutasyonun sıklığının 8.000 ila 2.000 yıl önce hızla arttığı gözlemlendi.

Bu bulgu, daha önceki varsayımlarla çelişiyor. Önceki teoriler, bu mutasyonun Orta Çağ’daki veba salgınları ya da Viking seferleri gibi daha yakın tarihli olaylarla seçilim baskısı sonucu yaygınlaştığını öne sürüyordu. Ancak yeni veriler, bu varyantın çok daha erken bir dönemde etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Vücudun Doğal Savunma Silahı

CCR5 proteini, normal koşullarda bağışıklık hücrelerinin inflamasyon bölgelerine yönlendirilmesinde rol oynuyor. Ancak delta 32 mutasyonu bu proteini devre dışı bırakıyor. Bu durum, bazı HIV türlerinin hücrelere girişini engelliyor. Nadir olsa da bu mutasyonu taşıyan bireyler, HIV’e karşı neredeyse tamamen korunaklı hale gelebiliyor. Günümüzde bazı HIV tedavilerinde de bu mutasyondan faydalanıldığı bilinmektedir.

Tarihin Sessiz Kurtarıcıları

Bu araştırma, insanlık tarihinin görünmez izlerini taşıyan genetik miraslarımızın, günümüz sağlık sorunlarıyla nasıl kesişebileceğini gösteriyor. Binlerce yıl önce Karadeniz kıyılarında yaşamış bir birey, bugün bazı insanların HIV’e karşı bağışıklık geliştirmesini sağlayan genetik zincirin ilk halkası olmuş olabilir. Taş Devri’nden gelen bu beklenmedik miras, bilim insanlarının geçmişi çözümleyerek geleceği nasıl şekillendirebileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor.