Mış gibi… Yaşıyoruz evet! Nefes alıp veriyoruz. Dakikada bilmem kaç defa nabız atışı gerçekleşiyor. Organlarımızın çoğu işlevini yerine getiriyor. Hayat ile alakalı görevleri yerine getiriyoruz. Solunum sindirim bilmem ne derken sistemlerde çalışıyor.

Yaşıyoruz be! Mış gibi…

Sağlıklıymış gibi!

Mutluymuş gibi!

Zenginmiş gibi!

Her şeyi biliyormuş gibi!

Aşırı dürüst, fena namuslu, fazlasıyla vefalı, yeterince sadıkmış gibi!

Konu ne olursa olsun asla üzerimize toz kondurmadan, her şeyin en iyisini en doğrusunu biz bilerek yaşıyoruz. Konu siyaset olur memleketi anca biz kurtarırız.. Mevzu futboldur UEFA bizden sorulur. Konu din olur bizden alimi yok, konu aşktır en vefalı seven biziz. Mış gibi hayatların içinde hiçbir haltı bilmeden ama her şeyi biliyormuş gibi konuşmaya devam ederiz. Otomotiv piyasası bizden sorulmalıdır. Hayvanlar aleminin kitabını yazdık sanki, dış politika en bildiğimiz alan! Bilmiyorum demeyi bilmeyen, her şeyi bildiğini zanneden bir toplum olduk çıktık. Hepimiz Filozofmuş gibi takılıyoruz. Neredeyse bir asırlık futbol kulüplerinin hiçbir tecrübesi yok ve aldıkları transferleri oturup eleştiriyoruz. Adam gidip beş sene eğitimini görüyor, yıllarca araştırmasını yapıyor, sonra akademik sıfatından ötürü farz misal savaş konusuyla alakalı bir programa konuk oluyor, elimizde kumanda verip veriştiriyoruz.

Mış Gibi İlişkiler

Dış ilişkiler uzmanıymış gibi. Dini konularda eğitim görmüş, ilahiyat fakültelerinde yıllarca eğitim almış kişileri dini hususlar için fikir beyanına çağırırlar ama biz onlardan daha iyi biliriz her şeyi, hocaymış gibi. Oysa sorsan 32 farz nedir diye, ikisini anca sayabilen bir toplumuz. Bu ülkenin mimarı, Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını, fikirlerini gerçek anlamında okuyan kaç kişi vardır acaba! Ama sorsanız herkes Atatürkçü! Tek bildikleri kardeşiyle bahçede karga kovaladığı. Ama meydanda kül bırakmayız hiçbirimiz Atatürkçüymüş gibi.

Ne geliyorsa başımıza aslında bu mış gibi yaşamaktan gelse de bir türlü ders almaz, bir hata işleyip ortalığı karıştırdığımızda bile başka etkenler buluruz suçlamak için. Siz hiç acemiyim diyen bir şoför gördünüz mü mesela? Göremezsiniz çünkü en iyi şoför biziz!

Siz hiç dini konularda bilmiyorum diyen birine denk geldiniz mi, ya da siyasi bir meselede yanıldığını kabul eden birine. Denk gelemezsiniz çünkü! Eğer bir sıkıntı varsa onun düşündüğü gibi düşünülmediğinden olmuştur. Taraftarı olduğu takım yenerse onun fikirlerine göre oynadıkları için, yenilirlerse kırk gerekçe sayar. Konuşuruz en iyi spor hocasıymış gibi. Selçukluyu beğenmez, Osmanlı’yı hakir görür, İsmet İnönü’yü eleştirir, Menderes’in hatalarını sayarız. Yıllarını siyasete adamış politikacıların sözleriyle alay eder kalkar demeç veririz. Ülke ekonomisi de bizden sorulmalıdır. En iyi ekonomistmiş gibi anlatır dururuz her şeyi. Döviz, altın piyasası, borsa… Anlamadığımız ne var ki! Cebinde çerez parası olmaz ama ülkenin bütün çerez piyasasını takip eder biliriz. İç ticaret, dış ticaret, ithalat… bilmediğimiz ne var ki!

Bilmek için çaba sarf etmek bize göre değildir. Hatta araştırmak yerine, ustaca polemik yapmayı biliriz. Okumak, incelemek bize göre değil. Biz bilmiş takılmayı severiz..

Yaşıyoruz evet, nefes alıp vermeye devam ediyoruz. Yarın için kaygı duymadan, bugünün muhasebesini yapmadan yaşıyoruz.

Yaşıyormuş gibi…