Bugün Hıristiyanlığın temel doktrini olan İsa’nın tek ya da çift doğasından ve Hıristiyanlığın siyasal gücün arkasında nasıl bölündüğünden bahsedeceğiz. Roma İmparatorluğu, Hıristiyanlığı İmparator Constantinus zamanında benimsemişti. Daha doğrusu Hıristiyanlık Constantinus zamanında Roma İmparatorluğu’na yayılmaya başlamıştı. İmparator Constantinus Constantinus’ni, kalkanlara koydukları haçlara yani Hıristiyanlığa bağlamıştı. Dolayısıyla Hıristiyanlık imparatorluk içinde birinci dine dönüşmeye başlamıştı. Fakat Constantinus Hıristiyanlığı imparatorluğun resmi dini yapmadı. Onun yerine Hıristiyanlığı birleştirici bir unsur olarak gördü ve dağılmakta olan imparatorluğu tek bir din çatısı altında birleştirmeyi başardı.

Hıristiyan Kilisesi kurulduğu andan itibaren İsa’nın hem insanî hem de ilahî bir doğaya sahip olduğunu kabul etmişti. “Tanrı’nın İsa’dan vücut bulması Hıristiyanlığın merkezî doktrinidir.” Fakat İsa’nın karakterize edilmesi Hıristiyanlığın büyük bir sorunuydu. Constantinus, İsa’nın hem insanî hem de ilahî olduğunu söylerken Arius adlı bir rahip “Tanrı’nın tek başına başlangıçsız ve sonsuz” olduğunu söyleyerek İsa’nın ilahî olmadığını dile getirdi. Bunun üzerine piskoposu onu aforoz etti.

Hıristiyanlığın Temel Doktrini ve Constantinus

Constantinus Hıristiyanlığın bu sorunu çözmek için Nikaia (İznik) Konsili’ni topladı. 325 yılında toplanan konsil, kilisenin yani Hıristiyanlığın bölünmemesini ele aldı. Konsilden çıkan karar İsa’nın ilahî olduğu yönündeydi. Böylelikle Arius’un doktrinini benimseyenler yani Ariusçuların söyledikleri geçersiz sayıldı. Fakat Ariusçuluk ölmedi ve alttan alta yayılmaya başladı.

361 yılında Iulianus imparator olduğunda eski Roma dinini tekrardan yaymak için harekete geçti. Kendini Hıristiyanlığın düşmanı ilan etti ve Hıristiyanlara işkenceler uygulayarak onları katletti. Fakat bu bir işe yaramadı. “Dönek” Iulianus 364’te ölünce Roma Hıristiyanlığa geri döndü. 378’de tahta çıkan I. Theodosius da Roma Senatosu’ndaki Zafer Sunağı’nı 382’de kaldırdı. Roma devlet dininin ünvanı olan pontifex maximus ünvanını da kaldırdı. Böylelikle eski Roma dinini ve tanrılarını tamamen reddetmiş oldu.

I. Theodosius

I. Theodosius 380’de Nikaia Hıristiyanlığının yani Nikaia Konsili’nde alınan kararı benimseyenlerin tek gerçek inancı benimsediklerini ilan etti. Ariusçulara inanları ve Nikaiacılara inanmayanları “yasal cezalarla” tehdit etti. Böylece tek, birleşmiş yani Katolik Hıristiyan Kilisesi’ni oluşturmuş oldu. Ayrıca 381’de yeni bir konsil toplayıp bunu daha da sağlamlaştırdı. Bu konsilde Konstantinopolis ile Roma piskoposunun eşit olduğunu ilan etti. Roma piskoposu buna itiraz etti ve 382’de kendi konsilini toplayarak Roma piskoposunun bütün piskoposların üstünde olduğunu ilan etti.

Theodosius imparatorluğunu Hıristiyanlaştırıyordu. 389’da Theodosius Fermanları’nı çıkartmaya başladı. Fakat 390’da çıkartılan ferman Kilise’yle ayrı düştü ve Ambrosius imparatoru aforoz etti. İlk defa bir imparator Hıristiyan Kilisesi tarafından cezalandırılmıştı. Artık Kilise’nin gücü artmıştı, Hıristiyan Kilisesi imparatordan daha büyüktü.

Her ne kadar Kilise’nin gücü artmışsa da Hıristiyanlık bölünmeye başlamıştı. Zaten Katolik ve Ortodoks olarak bölünmüştü. Nikaia Konsili’ne bağlı olanlar yani Ortodokslar da kendi içinde bölünüyordu. İsa’nın tek doğadan mı yoksa çift doğadan mı olduğu savı sürekli tartışma konusuydu. Tek doğa savı Monofizitlik olarak bilinirken çift doğa savı da Nasturilik olarak bilinmektedir. İmparator II. Theodosius Nasturi olmasına rağmen, topladığı Ephesos Konsili’nde Nasturiliği reddetti. Ancak bu, sorunları çözmek için yeterli değildi. İsa’nın hem insanî hem ilahîya da sadece insanî olduğu savları tartışılmaya devam etti.

Roma piskoposu ve Hıristiyanlığın ilk Papası Büyük Leo

451’de Khalkedon Konsili’ni toplayan Doğu Roma İmparatoru Markianos, Roma piskoposunun bütün piskoposlardan daha yetkili olduğunu reddetti ve Konstantinopolis’teki piskoposun daha yetkili olduğunu ilan etti. Çünkü Konstantinopolis’teki piskopos aynı zamanda bir patrikti. Konsil, İsa’nın iki doğasının ayrı ama bölünmez olduğunu onayladı. Bunu kabul etmeyen birçok Hıristiyan Pers’e doğru göç etmeye başladı.

Roma piskoposu ve Hıristiyanlığın ilk papası Büyük Leo, konsilin kararlarını kabul etmedi. Bir sürü protesto çekti ama bunlar bir şeyi değiştirmedi. Doğu Roma, Roma piskoposundan giderek uzaklaşmaya başladı. İtalya Bizans’ın elinden tamamen çıkıp Lombardların eline geçtiğinde de Roma piskoposu yani papa Franklardan yardım istemek zorunda kaldı. Bu, Hıristiyanlığın siyasal gücün ardında bölündüğüne bir işaretti. Constantinus’un imparatorluğu birleştirmek için kullandığı Hıristiyanlık, kendi içinde bölünerek imparatorluğun da bölünmesine ve piskoposların birbirlerine düşman olmasına neden oldu.Güç kimin elindeyse Hıristiyanlığı kendi anlayışına göre benimsiyor ve benimsetmeye çalışıyordu. Siyasal gücü olmayan sadece dinî gücü olan piskoposlar da kendilerine güçlü bir siyasî önder arıyorlardı.