Çokta eskilere dayanmaz aslında komşuluk ilişkileri. Dostça ilişkiler tasvir edip, hasbihallerin yürekten yapıldığı zamanlar. Hayat yarım saat! Bir komşunun kapıyı çalıp “bir fincan şeker var mı?” demesiyle başlayan, akşam ezanına dek süren sohbetlerin süresiydi o yarım saat.

Daha dün gibidir gecekondu mahallelerinde çocuklar oynarken, ebeveynlerinin bir araya gelip çay ve bisküvi eşliğinde sohbet ettiği zamanlar. Bisküvi bile kıymetli bir ikramdı o zamanlar. Tek kanallı televizyonların dantellerle örtülüp bir katlı evlerin yarım balkonlarında çiçekle, toprakla uğraşılan zamanlar. Kavgalar ne kadar şiddetli olursa olsun ailelerin bir araya gelip, uzlaştırıp sarmaş dolaş evlerine döndüğü günler çokta eskilerde değil aslında. Hatır bilen, kıymet bilen, komşudur ayıptır denen zamanlar çokta eski değil. Fakat çok hızlı değişti her şey! Çok hızlı kaybettik insanlığımızı.

“Dün komşu duyar” diye çekinen bizler bugün kimseyi umursamaz, anlamaz olduk. Empati adını verdiğimiz duyguyu tamamen kaybettik. Ve esiri olduk “öfke” denen illetin!

Öfke evet, bugün sizlerle paylaşmak istediğimiz mesele öfke! Geçenlerde dinlediğim bir röportajı özetleyerek konuya giriş yapalım.

Hayat Yarım Saat: Öfkeyle Kalkmanın 18 Yıllık Zararı

On sekiz yıl hapiste yattıktan sonra çıkan adamın sözleri bunlar!

“İçeri girerken çocuğum 3 yaşındaydı ve şimdi 21 yaşına geldi, onunla yaşayabileceğim on sekiz yılı kaybettim. Peki ne için, trafikte ki anlamsız bir kavga için. Ufacık bir sürtüşme sonrasında arabalardan indik ve kavga cinayetle sonuçlandı. Oysa o kavgayı etmeseydim yarım saat sonra sorduklarında ne için tartıştığımı bile hatırlamayacaktım”.

Yarım saat sonrasında hatırlanmayacak gereksiz anlaşmazlıklar ve sürtüşmeler sonrasında kararan hayatlar. Bir taraf mezara bir taraf hapse. Ama aslında ceza alan sadece bu iki kişi değil yara alan. Aileleri, çocukları, sevdikleri… Hepimiz şahit oluyoruz sokaklarda ki bu tatsız çıkmaza. Haber programlarında sadece şiddet, kan, cinayet, ölüm, acı ve ayrılıklar var.

“Boşanmak üzere olan eşini sokak ortasında katletti.”

“Cinnet geçiren baba çocuklarını, eşini ve kendini öldürdü.”

“Trafikte ki kavgada taraflar birbirini kesti.”

“Düğünde çıkan kavgada…” bitmek bilmeden devam ediyor bu haberler. Peki ne için bunca kavga, ne için bunca dökülen kan, bunca gözyaşı. Ne için bu şiddet, bu öfke, bu aymazlık.

Evine aldığı bir kilo tatlıyı komşusuna gönderen, zil zurna sarhoş olsa bile mahalleli rahatsız olmasın diye duvarın dibinden yürüyen, komşuda cenaze var diye düğününü tehir eden milletten, evladını katleden, sevdiklerine eziyet eden bir millete döndük. Narin olayının bizleri nasıl yaraladığını, hadisenin içeriğinin nasıl bizleri kahrettiğini hatırlarız. Ne yazık ki Narin meselesi ne ilk meseleydi ne de son olacak. Konuyu erkek – kadın diye cinsiyet ayrımcılığına dayamanın ne kadar ahmakça ve cahilce olduğunu da hatırlatmama gerek yok sanırım. Kızını kesen bir anne ile, eşini öldüren bir adam arasında edepsiz bir ortaklıktan başka hiçbir şey yok. Sebeplerini neye bağlarsanız bağlayın, çözüme odaklanılmadığı müddetçe bu talihsiz vakitler böylece sürüp gidecek. Eğitim sistemi değişmediği sürece, bilinçli ebeveynler olmadığı sürece, ekranlardan teşvik eder gibi ölüm ve cinayet dizileri eksilmediği sürece öfke ve düşmanlıklar devam edecek.

Öfke İlletinden Kurtulmak

Toplumu düzeltmek bireylerden başlar düsturu ile en azından kendimizden başlayabiliriz. Öfke illetinden kurtulmak o kadar da zor olmasa gerek. Sorunların kavga ile çözülemeyeceğini bilmemiz gerek. Aslında TV de veya sosyal medyada bu tür içerikli program ya da paylaşımları izlemekte bir manada buna prim vermek oluyor. Küçük bir çözüm gibi görünse de bu tarz yapımları izlememenin ve tepkisiz kalmanın da etkisi olacaktır. Kim ne derse desin bu yapımların devamlılığı normalleştirme sürecini de ne yazık ki etkiliyor. İnsanlara, özellikle gençlere öfkeyi, düşmanlığı, vurmayı kırmayı normalleştiren yapımlardan kurtulmamız gerekiyor. Sevgiyle, hoşgörüyle, muhabbetle sorunları çözmek varken, öfkeden kinden düşmanlıktan medet ummamak gerek.

Dileğimiz arzumuz dünlerde kalan sevgi dolu vakitlerin tekrar gelmesidir. Kavgasız, silahsız, öfkesiz günler için, üçüncü sayfa haberlerinin olmayacağı bir ülke için üzerimize düşen her ne ise yapmalıyız. Yarım saat sonra unutacağımız meseleler için hayatımızı, hayatları heder etmeyelim. Yarınları karartmayalım!

Muhabbetle, sevgiyle, güzelliklerle dolu bir hayat bizleri bekliyor.