
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin kuzeybatısı gizemli hastalık salgını ile çalkalanıyor. Ocak 2025’ten bu yana ortaya çıkan bu gizemli bir hastalık, 50’den fazla kişinin hayatını kaybetmesine ve yüzlerce kişinin hastalanmasına neden oldu. İlk vakaların ise, üç çocuğun yarasa eti yemesinden sonra görülmesi dikkat çekti. Bölgede, vahşi hayvan tüketimiyle bulaşan zoonotik hastalıklara dair endişeleri yeniden gündeme getirdi. Belki de bu durum, sadece yerel bir kriz değildir. Ayrıca küresel sağlık güvenliğini de tehdit eden sorunun yansıması olabilir.
İnsan ve Doğa Arasındaki Kırılgan Denge: Gizemli Hastalık Salgını
Boloko köyünde üç çocuğun yarasa eti yedikten sonra yüksek ateş, baş ağrısı ve iç kanama gibi belirtilerle hayatlarını kaybetmesi, doğal yaşamla insan etkileşiminin ne kadar tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini bir kez daha gösterdi. WHO‘ya göre, Afrika’da vahşi hayvanlarla temasla ortaya çıkan salgınların sayısı son on yılda %60 arttı. Ancak bu artış, doğa tahribatı, habitat kaybı ve artan insan-hayvan temasıyla doğrudan ilişkili.
Belirsizlik ve Tehdit
21 Ocak’ta başlayan salgında 419 vaka kaydedilirken, 53 kişi yaşamını yitirdi. İkinci salgın dalgası, 9 Şubat’ta Bomate kasabasında başladı. Vakalardan örnekler alınıp Kinşasa’daki laboratuvarlarda incelemeye alındı. Ebola, Marburg gibi kanamalı ateş virüslerinin testlerinin de negatif çıktığı açıklandı. Ancak bazı vakalarda ise sıtma teşhisi kondu. Ancak, sıtmanın klasik belirtilerinden farklı seyreden vakalar, araştırmacıları daha derinlemesine inceleme yapmaya zorladı.
Küresel Sağlık Tehdidi: Bir Sonraki Pandemi mi?
Son yıllarda Kongo’da mpox, tifo, anemi ve sıtma gibi hastalıklarla mücadele edilmekteydi. Bu yeni hastalığın hızla yayılması, bölgesel bir krizden çok daha geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilecektir. COVID-19 pandemisinden alınan dersler, yerel salgınların ne kadar hızlı küreselleşebileceğini gözler önüne serdi. Bu nedenle, sağlık altyapısının güçlendirilmesi, erken teşhis sistemlerinin geliştirilmesi ve toplumsal farkındalık kampanyalarının artırılması grekmektedir.
Çözüm Nerede Yatıyor?
Bu salgın, sadece biyolojik bir tehdidi değil, doğaya müdahalenin insan sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerini de simgeliyor. Vahşi hayvanların tüketiminin azaltılması, doğal yaşam alanlarının korunması ve yerel toplulukların sürekliliğini sağlayan yaşam modellerine yönlendirilmesi, benzer felaketlerin önlenmesi için hayati önem taşıyor. Sanki doğa, insanın dengesiz müdahalelerine karşı sessiz ama ölümcül bir tepki veriyor. Peki, bu sessiz çığlığı ne zaman ciddiye alacağız?
Bu trajik olay, sadece Kongo’nun değil, tüm insanlığın yüzleşmesi gereken bir gerçekliğe işaret ediyor: Doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenmek zorundayız. Aksi halde, bir sonraki bilinmeyen hastalığın kapımızı ne zaman çalacağını tahmin etmek imkânsız hale gelecektir.