Merhaba dostlar bugün sizlere Anne Boleyn adlı tiyatro oyunundan bahsedeceğim. Haftalar öncesinden Prömiyer için şans eseri yer bulduğum oyuna sonunda gidebildim. Prömiyer izlemenin en güzel yanı oyun sonunda sadece oyuncuların değil, bütün ekip sahne arkası dahil olmak üzere sahneye davet edilmesi ve alkış almalarıdır. Bence her oyunda sahne arkası kahramanlarının da yer alması gerekir. Nasıl ki her film de ya da dizide tüm ekibin, emek verenlerin ismi geçiyorsa her oyunun başarısı paylaşmak sahne arkası sanatçılarının da hakkı.

Anne Boleyn, tarihe ismini yazdırmıştır. İngiltere için yeni bir çağın başlamasında büyük rol oynamış Anne Boleyn’nin hikayesi oldukça ilginçtir. Bunu biliyor olmanın dışında oyunda izlemek ayrı güzel oldu. Fakat ne yazık ki baş aktristi oyuna üç gün kala çok rahatsızlanmıştı. Böyle olunca da onun yerine yönetmen yardımcısı rol almak zorunda kalmış. Ama ben yine de tüm ekibi bu gösterdikleri performanstan dolayı tebrik ediyorum. Bence çıkartması kolay bir oyun değildi.

Anne Boleyn ve Hikayesi

Oyun hakkında izlenimlerime gelince. Temposu yavaş ve hızlı giriş çıkışlar biraz dikkat dağıtsa da oyun insanı içine çekiyor. Saray entrikaları, ajanların tavrı, en özel sırların bile nasıl ortaya çıkması gibi klasik olaylardan bahsedilmiştir. Ayrıca insanların pozisyonu ne olursa olsun kişisel hırslarının kölesi olduğu, bu hırsların tükenmeyen bir saplantı haline geldiği vurgulanmıştır. Her şeyin fazlası gibi gücün de insanları zehirlediği ifade edilmiştir. Aslında kişisel idealleri ve inançları uğruna nasıl can alacak can verecek hale geldikleri de anlatılmıştır. Dönemi, bulundukları ortamı kendileri domine etmek için mücadele ettiklerini gözler önüne seriyordu oyun.

Kendi güçlerine güç katmak için insanların kelimelerin Tanrı’dan geldiğini söylemesi en kolay yalanlara kılıflarıydı. Kralı dahi ikna ederken direk Tanrı’ya bağlı olacağının söylenmesi gibi. 1530’lu yıllarda geçen oyunda Kral eşini alıp bir adada sakin bir hayat sürmek ister. Kısacık bir süre sadece insan olmak. Eşi ile her şeyden uzak iki aşık olma hayali ve kral olduğu için yapamaması. Yapmak istediklerimize biz mi kılıf bulup yapmıyoruz. Yoksa nedir bizi yapmak istediklerimizden ayrı tutan sözünü aklıma getiriyordu.

Sözün özü, küçük ya da büyük fark etmeden, ister bugün çalışma hayatı ister ticaret fark etmeden yüz yıllar bin yıllar öncesine de gitsek insanoğlu hep aynı davranış, değişen sadece teknoloji olmuş gibi düşünüyorum. İçimizdeki rekabetçi ata genleri mi sürekli bize tarihi tekerrür ettiren yoksa insanoğlunun farklı kulvarlarda da olsa bitmeyen hırsı mı?

Cevabını bilmiyorum ama oyundaki son söz ”hayat kadar ölüm de var, severek yaşayın, aşk ile yaşayın vaktiniz varken” çok katılıyorum ve ekliyorum, huzurla ve sevgiyle kalın.