
Bu yazımızda Orta Çağ’ın kara hastalığı hıyarcıklı vebayı anlatacağız. Bu korkunç hastalık yüzyıllar boyunca insanlığın kabusu olmuştur. Orta Çağ denilince akla ilk gelenlerden biri de vebadır. Şimdi sizlere 542 yılında yaşanan bir vebayı ve onun etkilerinden bahsedeceğiz. 532 yılında Bizans ve Pers arasında 8 yıllık sürecek olan Edebi Barış kararı alındı. Bu nedenle artık her iki imparatorluğun da kendi iç sıkıntılarıyla uğraşması gerekiyordu. Özellikle Bizans büyük sıkıntılar içindeydi.
İmparator İustinianus, halktan ağır vergiler toplamaktaydı. Fakat bu vergiler halkı hoşnutsuz ediyordu. Tam bu esnada, yine 532 yılında bir Nika İsyanı patlak verdi. Bizans’taki geleneksel Roma sporu olan gladyatör savaşlarının yerini araba yarışları almıştı. Bu arabacılara loncalar ve bazı birlikler finansman olmuştu. Her bir finansman ayrı bir renk belirlemişti. Böylece ortaya Maviler, Yeşiller, Kırmızılar ve Beyazlar çıktı. Nika İsyanı’nı da Maviler ve Yeşiller bir olup başlattılar. Zaten 532 yılından önce Mavi, Yeşil, Kırmızı ve Beyazlar birbirleriyle savaşıyorlardı ve bunlar imparatorluğu yıpratmaktaydı.
İç isyan ve kavgaların yanı sıra Nika İsyanı bastırıldıktan sonra İmparator İustinianus Konstantinopolis’te büyük bir inşa programına başladı. Bir yandan da Batı’ya seferler düzenledi. Artık Bizans İmparatorluğu’nun hazinesi boşalmaya başladı. Perslerle yapılan Ebedi Barış, Bizans’ın Pers’e haraç ödemesine bağlıydı. Ancak bu haraç kesilince Pers savaşı yeniden patlak verdi.
Orta Çağ’ın Kara Hastalığı Hıyarcıklı Veba ve Çaresizlik
Savaş esnasında 542 yılında bir gemi Haliç limanına yanaştı. Bu gemi Nil Nehri civarından tahıl getirmişti. Geçmiş yıllar, soğuk ve karanlık yazlarla gıda stoklarını azaltmıştı. Geminin limana yanaşmasının üstünden çok az bir zaman geçmişti ki birden deniz kıyısında bir hastalık yayılmaya başladı. Hastalığın belirtileri ani ateş, karında ve koltuk altında şişlikler olmakla birlikte bunlar beraberinde koma ve ölümü getiriyordu.
Doktorlar çaresiz durumdaydılar. Henüz bu hastalığın ne olduğu bilinmiyordu. Günler geçtikçe ölüm oranları katlanmaya başladı. Bizanslı tarihçi Prokopius “Tüm insan ırkının yeryüzünden silinmesinin eşiğine geldiği bir salgındı.” diye yazmıştır. Ardından “Ölüm oranı günde beş kin kişiye ulaştı ve sonra on bin kişiye ve üzerine çıktı.” der. Hastalığa yakalananların bazıları “mercimek büyüklüğünde” şişlikler döktüler ve kan kusarak öldüler. Bazıları yüksek ateşten baygınlık geçirirken bazıları da şişliklerin patlaması sonucu acı verici bir şekilde öldü. Monofizit Piskoposu Efesli İoannes salgın boyunca Konstantinopolis’teydi. “Hiç kimse boynuna üzerine adı yazılı bir etiket asmadan sokağa çıkmıyordu. Böylece suratı şekilden çıkan ölüler, yakınları tarafından tanınıp alınabiliyordu.” ifadesini kullanmıştır.
Hıyarcıklı Veba Büyük Bir Hızla Yayılmaktadır
Konstantinopolis’te başlayan hastalık gittikçe yayılmaya başladı. Salgın çok hızlı yayılmaktaydı. Kısa bir zaman sonra Pers ülkesinde de görülmeye başladı. Ve bu nedenle Persler Bizans’la olan savaşa ara vermek zorunda kalmıştır. Bu hastalığa lenf bezlerinde oluşan şişliklerden dolayı Hıyarcıklı Veba denilmiştir. Hıyarcıklı Veba büyük bir şiddetle ilerliyordu. Konstantinopolis’te bir süre sonra ölüleri gömecek yerler tükenmeye başladı. Şehir, toplu mezarlık hâline geldi. Prokopius’un anlattığına göre mezar kazacak yer kalmayınca İmparator İustinianus ölülerin Haliç’in karşı kıyısındaki kulelerin içlerine atılmasını emretti. Yazar Prokopius “Lanetli bir koku kente yayılmıştı ve bu da kent sakinlerini büsbütün umutsuzluğa sürüklüyordu.” ifadesini kullanmıştır.
Kaynaklar Konstantinopolis’te en az 200.000 kişinin salgın yüzünden öldüğünü yazmaktadır. Fakat salgın 543’e gelindiğinde zayıflamaya başladı. Çünkü o kadar çok insana bulaşmıştı ve o kadar çok insanı öldürmüştü ki neredeyse artık salgına yakalanabilecek kimse kalmamıştı. Yakalananlardan bazıları da kurtulduğu için bağışıklık kazanmışlardı. Tarihçi Evagrios Skolastikos bu hastalığa yakalanıp kurtulanlar arasındadır. Prokopius’a göre İmparator İustinianus da vebaya yakalanmış ve kurtulmuştur. Justinianus Veba Salgını olarak da bilinen bu hastalık etkisini yitirmeye başlayınca Doğu’da Pers tehlikesi yeniden göründü.